5 Mayıs 2013 Pazar
21 Nisan 2013 Pazar
Hank'in Karen'a yazdığı mektup şaheseri. (Californication)
Sevgili Karen,
Eğer bunları okuyorsan, bir şekilde postalama cesareti buldum demektir. Aferin bana. Beni pek tanımıyorsun ama, anlamaya başladın. Yazı yazmanın benim için ne kadar zor olduğuna dair konuşup durmaya meyilliyimdir. Ama bu, bugüne dek yazdığım en zor şey. Bunu söylemenin kolay bir yolu yok. Öylece söylüyorum o yüzden:
Birisiyle tanıştım. Kazara oldu. Arandığımı söyleyemem. Hazırlıksızdım. Kusursuz bir fırtınaya tutulmuş gibiydim. O bir şey söyledi, sonra ben başka bir şey. Ardından, bildiğim tek şey, hayatımın kalanını bu konuşmanın tam ortasında geçirmek istediğimdi. Geriye içimi yakan o his kaldı. Beklediğim kişi o olabilir. Kaçığın teki olduğunu söyleyebilirim. Bir şekilde gülümsetiyor beni. Fena halde nevrotik. Dikkat isteyen harika bir uğraş gibi.
O, sensin Karen. Bu iyi haber. Kötü haber ise, seninle ve korkudan altıma ettiren tüm bu meselelerle tam şu anda, nasıl bir arada olabilirim, bilmiyor oluşum. Çünkü, hemen şimdi seninle olmazsam hayatın içinde bir yerlerde kaybolup gideceğimizi hissediyorum.
Dönüşlerle, kıvrımlarla dolu kocaman kötü bir dünya bu. Ve insanlar bazı anları yok sayarak, ıskalayarak geçiştirmenin yolunu bulmuşlar. Ama bazı anlar her şeyi değiştirebilir.
Aramızda neler oluyor, bilmiyorum. Üstelik sana, benim gibilere neden yok yere bel bağlaman gerektiğine dair söyleyecek bir şeyim de yok. Ama kahretsin, öyle güzel kokuyorsun ki, "yuva" gibi. Ve harika kahve yapıyorsun. Bunlar ele avuca gelir nedenler, değil mi?
Beni ara. Belbağlanmaz Hank Moody'n.
Eğer bunları okuyorsan, bir şekilde postalama cesareti buldum demektir. Aferin bana. Beni pek tanımıyorsun ama, anlamaya başladın. Yazı yazmanın benim için ne kadar zor olduğuna dair konuşup durmaya meyilliyimdir. Ama bu, bugüne dek yazdığım en zor şey. Bunu söylemenin kolay bir yolu yok. Öylece söylüyorum o yüzden:
Birisiyle tanıştım. Kazara oldu. Arandığımı söyleyemem. Hazırlıksızdım. Kusursuz bir fırtınaya tutulmuş gibiydim. O bir şey söyledi, sonra ben başka bir şey. Ardından, bildiğim tek şey, hayatımın kalanını bu konuşmanın tam ortasında geçirmek istediğimdi. Geriye içimi yakan o his kaldı. Beklediğim kişi o olabilir. Kaçığın teki olduğunu söyleyebilirim. Bir şekilde gülümsetiyor beni. Fena halde nevrotik. Dikkat isteyen harika bir uğraş gibi.
O, sensin Karen. Bu iyi haber. Kötü haber ise, seninle ve korkudan altıma ettiren tüm bu meselelerle tam şu anda, nasıl bir arada olabilirim, bilmiyor oluşum. Çünkü, hemen şimdi seninle olmazsam hayatın içinde bir yerlerde kaybolup gideceğimizi hissediyorum.
Dönüşlerle, kıvrımlarla dolu kocaman kötü bir dünya bu. Ve insanlar bazı anları yok sayarak, ıskalayarak geçiştirmenin yolunu bulmuşlar. Ama bazı anlar her şeyi değiştirebilir.
Aramızda neler oluyor, bilmiyorum. Üstelik sana, benim gibilere neden yok yere bel bağlaman gerektiğine dair söyleyecek bir şeyim de yok. Ama kahretsin, öyle güzel kokuyorsun ki, "yuva" gibi. Ve harika kahve yapıyorsun. Bunlar ele avuca gelir nedenler, değil mi?
Beni ara. Belbağlanmaz Hank Moody'n.
Girdap
köşe kapmaca oynamıyor değil mi kelebekler göğüs kafesinde?
feniletilamin değil,
değil mi adrenalin sandığın?
içini titreten o çekingenlik değil mi iliklerine işleyen;
korkutan seni?
hazırım derken günler önce kendine,
o gün geldiğinde susmaların değil mi;
adımları geri atmaların?..
o acılar var ya yüreğinin temeline çökmüş,
çürütmüş..
ben miyim suçlusu?
"sen misin" diye sorsam "evet" dersin, "ben istedim"..
acı sonuçları değildi istediğin, yaşamaktı..
değil mi ?
şerefiyle yaşlanmış bir gencin sözleri ne kadar kirli olabilir ki?
ki sen tohumu olmuş meleklerin....
söyle bana,
söyle hissettiklerini..
söylesen bir..
bir söylesen..
bir haykırsan unutmaya yas tuttuğun o nidaları..
ama ben kimim ki..
kimin nesiyim!
bilmek isteyen çakraların ışıldamıyor mu seni?
cevap evet iken niçin hayır demelerin?
neden!?
bir ile başlayıp sonu gelmeyen onlarca fincanların tadında,
ders çalışmaların verdiği hazla;
sandığın sıkıntı verme durumlarına binayen...
aslında..
desem ki, ki diyorum:
-yasemen kokardı tenin..
"bu ne cürret!!!" olurdu bilinçaltının dudaklarına buyruğu..
koklasana kendini..
sadece tenini değil..
anahtarı heybende çakılmış o yüreğin kokusunu alamaz mı oldun sen?
sen!?
o koku için ölen;
koku körlüğüne kurban düşecek mi bu sen!?
yapma..
YAPMA…
feniletilamin değil,
değil mi adrenalin sandığın?
içini titreten o çekingenlik değil mi iliklerine işleyen;
korkutan seni?
hazırım derken günler önce kendine,
o gün geldiğinde susmaların değil mi;
adımları geri atmaların?..
o acılar var ya yüreğinin temeline çökmüş,
çürütmüş..
ben miyim suçlusu?
"sen misin" diye sorsam "evet" dersin, "ben istedim"..
acı sonuçları değildi istediğin, yaşamaktı..
değil mi ?
şerefiyle yaşlanmış bir gencin sözleri ne kadar kirli olabilir ki?
ki sen tohumu olmuş meleklerin....
söyle bana,
söyle hissettiklerini..
söylesen bir..
bir söylesen..
bir haykırsan unutmaya yas tuttuğun o nidaları..
ama ben kimim ki..
kimin nesiyim!
bilmek isteyen çakraların ışıldamıyor mu seni?
cevap evet iken niçin hayır demelerin?
neden!?
bir ile başlayıp sonu gelmeyen onlarca fincanların tadında,
ders çalışmaların verdiği hazla;
sandığın sıkıntı verme durumlarına binayen...
aslında..
desem ki, ki diyorum:
-yasemen kokardı tenin..
"bu ne cürret!!!" olurdu bilinçaltının dudaklarına buyruğu..
koklasana kendini..
sadece tenini değil..
anahtarı heybende çakılmış o yüreğin kokusunu alamaz mı oldun sen?
sen!?
o koku için ölen;
koku körlüğüne kurban düşecek mi bu sen!?
yapma..
YAPMA…
Duvar
Duvarlar..
Haramiler'in maviye boyadığı..
Gramafonla süslediği cümlelerini..
Liseydi aylardan..
Günlerden yalnızlık..
Komposizyon saatiydi kapıyı çalan..
Antitolgaist bir öğretmen daha..
Derslerden edebiyat..
Peltek Türkçe'si ile; anımsattı kompozisyon yazılacağını..
Konu ? dedik sınıfça..
"Sükunet" dedi..
:))
idi yüzümdeki ifade..
Ona bir "duvar" resmi teslim ettim kompozisyon olarak..
Sayfalarca harfin sunulduğu sınavda..
Epey düz ve derin bir duvardı..
"0" alırsın dediler..
Dert değildi ki..
Bilmiyorlardı ki..
Bilmiyorlardı..
Neydi bilmedikleri?
Her şeyi biliyorlardı aslında..
Bir sidik yarışı almış başını giderken..
"0" alacaksın olm ahaha denilirken..
Evet, öyle oldu..
Yine bir gülme hali çenemde..
"0" alırsın derken gülen yüzlerin,
50 alabilenleri seviniyordu..
Sayfalarca yazdılar pek çoğu,
Kağıt israfı..
Yazık değil mi o ağaçlara..
Duvar çizdim.. Duvar..
Gölgeler.. Duvara yansımayan..
Doldular, duvarın kişiliğini yansıtan..
Ölü notalar vardı karanlıkta..
Aydınlık olmayı bilemiyordu duvardaki saydamlıkla..
Ne mi oldu..
Hiç bir şey..
Anlamsız bir kompozisyon ve aldığım 100 puan dışında..
Her şey aynıydı..
Ve hala..
Hala da öyle..
Haramiler'in maviye boyadığı..
Gramafonla süslediği cümlelerini..
Liseydi aylardan..
Günlerden yalnızlık..
Komposizyon saatiydi kapıyı çalan..
Antitolgaist bir öğretmen daha..
Derslerden edebiyat..
Peltek Türkçe'si ile; anımsattı kompozisyon yazılacağını..
Konu ? dedik sınıfça..
"Sükunet" dedi..
:))
idi yüzümdeki ifade..
Ona bir "duvar" resmi teslim ettim kompozisyon olarak..
Sayfalarca harfin sunulduğu sınavda..
Epey düz ve derin bir duvardı..
"0" alırsın dediler..
Dert değildi ki..
Bilmiyorlardı ki..
Bilmiyorlardı..
Neydi bilmedikleri?
Her şeyi biliyorlardı aslında..
Bir sidik yarışı almış başını giderken..
"0" alacaksın olm ahaha denilirken..
Evet, öyle oldu..
Yine bir gülme hali çenemde..
"0" alırsın derken gülen yüzlerin,
50 alabilenleri seviniyordu..
Sayfalarca yazdılar pek çoğu,
Kağıt israfı..
Yazık değil mi o ağaçlara..
Duvar çizdim.. Duvar..
Gölgeler.. Duvara yansımayan..
Doldular, duvarın kişiliğini yansıtan..
Ölü notalar vardı karanlıkta..
Aydınlık olmayı bilemiyordu duvardaki saydamlıkla..
Ne mi oldu..
Hiç bir şey..
Anlamsız bir kompozisyon ve aldığım 100 puan dışında..
Her şey aynıydı..
Ve hala..
Hala da öyle..
Noel Baba ile ilk randevu (31.12.2012 Pazartesi)
İlk kahvemizi içtiğimiz o günü hatırlıyor musun?
Dün gibi değil mi?
An itibariyle dün olsa da..
Türk Kavhesi idi damağının fısıldadığı..
Latte idi muadili,
Eczacı diliyle..
Muadili;
İkamesi olamayacak bir SEN karşımda..
Sevinç nidaları atabileceğim havadisler aldığım;
İçten içe ağladığım çeşitli periyortlar..
Gamzelerin buse buse koktu burnuma..
Öpemedim..
Dokunamadım bile..
Olsun..
Zaman hiç bir şey, zaman her şey diyen bir ben,
Zamana, güvene ihtiyacın olduğunu biliyor..
Peki ya sen?
Nedir hissettiklerin?..
Adını koymak güç değil mi..
Her gün doğan o Güneş gibi değil bu..
Adını koymak, zordur bilirim..
Ve beni tanımıyorken..
Ve seni tanımıyorken..
Ve..
Öyle işte..
Öyle..
Dün gibi değil mi?
An itibariyle dün olsa da..
Türk Kavhesi idi damağının fısıldadığı..
Latte idi muadili,
Eczacı diliyle..
Muadili;
İkamesi olamayacak bir SEN karşımda..
Sevinç nidaları atabileceğim havadisler aldığım;
İçten içe ağladığım çeşitli periyortlar..
Gamzelerin buse buse koktu burnuma..
Öpemedim..
Dokunamadım bile..
Olsun..
Zaman hiç bir şey, zaman her şey diyen bir ben,
Zamana, güvene ihtiyacın olduğunu biliyor..
Peki ya sen?
Nedir hissettiklerin?..
Adını koymak güç değil mi..
Her gün doğan o Güneş gibi değil bu..
Adını koymak, zordur bilirim..
Ve beni tanımıyorken..
Ve seni tanımıyorken..
Ve..
Öyle işte..
Öyle..
Darbe
Gördüğün gibiyim;
Görmediğin,
Görmediğin,
Yalnızca baktığın kadarım..
Bildiğin gibiyim;
Bilmediğin,
Öğrenmeye dahi yeltenmediğin bir bilinilirlikteyim..
Aynıyım hala..
Bıraktığın gibi..
Olmadığım gibi..
Hiç olmadığım..
Bildiğin gibiyim;
Bilmediğin,
Öğrenmeye dahi yeltenmediğin bir bilinilirlikteyim..
Aynıyım hala..
Bıraktığın gibi..
Olmadığım gibi..
Hiç olmadığım..
Büyüksün..
kızgınım sana,
kendime kızgınım..
neden mi?
neden mi aradığın?
aradığın bu mu (!)
bu mu senin umman yüreğin?
umman bu mu?
bu mu vaadin?
o lego kıvamındaki cümleler bunun için miydi?
yıkıp dökmek için mi?
bir melek silüetinde kırmak ve incitmemek miydi maksadın?
maksadın bu muydu?
bu muydu ellerinin ellerime deymesi?
bu muydu yolların kısalması?
kuzen ha (!)
hadi lan ordan!!!
"yarim" demekten farksızdır küfretmek
küfürlerinle büyüdüm
büyüdüm..
büyüksün gerçekten
dudaklarının arasından dökülen kadarsın..
o kadarsın işte..
devasasın..
mikron bile değilsin..
yine de kocaman..
yüreğin kadarsın..
o kadarsın..
o kadar..
kendime kızgınım..
neden mi?
neden mi aradığın?
aradığın bu mu (!)
bu mu senin umman yüreğin?
umman bu mu?
bu mu vaadin?
o lego kıvamındaki cümleler bunun için miydi?
yıkıp dökmek için mi?
bir melek silüetinde kırmak ve incitmemek miydi maksadın?
maksadın bu muydu?
bu muydu ellerinin ellerime deymesi?
bu muydu yolların kısalması?
kuzen ha (!)
hadi lan ordan!!!
"yarim" demekten farksızdır küfretmek
küfürlerinle büyüdüm
büyüdüm..
büyüksün gerçekten
dudaklarının arasından dökülen kadarsın..
o kadarsın işte..
devasasın..
mikron bile değilsin..
yine de kocaman..
yüreğin kadarsın..
o kadarsın..
o kadar..
Kaydol:
Yorumlar (Atom)